FEMİNİST RAHİBE: JUANA INES






Kadınların direnişini kırmak için ısrarla uğraşır, sonra da onları hoppalıkla suçlarsınız.

Kadını elde edene kadar göklere çıkarır, amacınıza ulaşınca da aşağılarsınız.

Hangisi daha zavallı; para için günah işleyen kadın mı; yoksa günah işlemek için para ödeyen erkek mi?

Hepinizin aynı derecede suçlu olduğunuz düşüncesi sizi niye bu kadar şaşırtıyor?


Ya onları ne hale getirdiyseniz o halde sevin, ya da onları sevebileceğiniz bir hale getirin. 
(Sor Juana Ines de la Cruz)


Juana Ines de la Cruz

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre geçtiğimiz yıl 440 kadın öldürüldü. 2019 yılı Ocak ayında ise 43 kadın cinayete kurban gitti. Şubat ayında öldürülen kadın sayısı 31… Kurbanların katilleri ise yüzde 50 oranında eş, akraba, eski sevgili ya da birlikte olduğu erkekler…
Bu cinayetlerin nedenlerine gelince… Efendim, sevdikleri tarafından yaşamlarına son verilen kadınların çoğunluğu hayatlarına dair karar alma haklarını kullanmak istemişler! Anlaşılan o ki günümüzde bir kadının kendi hayatına dair karar alma hakkı en ölümcül günah…

MİRASYEDİ MİYİZ?

Bunu anlamam mümkün değil, insanca yaşamanın en önemli koşulu değil midir insanın kendi hayatı hakkında karar alma hakkı! Hani eşref-i mahlukattık (yaratılmışların en şereflisi)! Ama bundan da vahim olan kadınların kendi hayatları hakkında karar alma haklarından vazgeçmiş olması! İtirazların yükseldiğini duyar gibiyim: Yok efendim kadınlar çaresizmiş, yok efendim eğitimsizlermiş, yok efendim mahalle baskısı varmış, yok efendim ekonomik özgürlükleri kendi ellerinde değilmiş, yok efendim güçsüzlermiş… 
Bu itirazlarda haklılık payı tabii ki var. Ancak tam bir mirasyedi gibi davrandığımız gerçeğini inkar edebilir miyiz? Kadının tek başına sokağa bile çıkamadığı Osmanlı’da cinsiyet eşitliği için mücadele eden Fatma Aliye, Şair Nigar, Nezihe Muhiddin, Mihri Müşfik ve Halide Edip gibi öncü kadınların isyankar ruhunu nasıl unuttuk. Onların verdiği mücadele sayesinde yeni kurulan Cumhuriyet 17 Şubat 1926’da Medeni Kanunu kabul etmedi mi? Ama o günleri unuttuk, hem de öyle bir unuttuk ki hakların gökten zembille kucağımıza düştüğünü söyler olduk. O kahraman kadınların bize bıraktığı en değerli hazineyi har vurup harman savurduk. Şimdi de bahane üzerine bahane üretip ağlaşıyoruz.

Mihri Müşfik
Nezihe Muhiddin

MÜCADELE ANTİK ÇAĞDA BAŞLADI

 Türk kadınları zor sınavlar verdi de dünyadaki diğer kadınların cinsiyet eşitliğinin olduğu bir ortamda yaşadığına inanmıyorsunuz sanırım. Bugünün medeniyet timsali Batı’da da durum farklı değildi. Kimi bir eşyaymış gibi para karşılığında evlendirildi, kimi toprakta köle gibi çalıştırıldı, kimi kendi rızası dışında manastırlara kapatıldı. En talihsizleri ise büyücü damgası yiyip engizisyon mahkemelerince canlı canlı yakıldı. 
Velhasıl kadın olmak sadece bu topraklarda değil, Batı’da da zordu… Ancak mücadeleden hiç vazgeçmediler… Ki onlar bu yola antik çağda Sappho ve Aspasia ile koyuldu Hypatia ve Boudica ile devam etti. İleri ki yıllarda Jeanne D’Arc, Jane Austen,  Nancy Aston, Susan Brownell Anthony, Olympe de Gouges, Rosa Luxemburg, Marie Curie, Mary Wallstonecraft, Simone de Beauvior ve niceleri bayrağı devraldı.

DAHİ BİR KIZ ÇOCUĞU

Bu kadınlar içinde biri var ki hayatı için karar verme hakkını tüm baskılara karşı nasıl savunulacağının en çarpıcı örneklerinden biri. Utanarak söylüyorum onunla Netflix’te yayınlanan bir dizi sayesinde tanıştım: Rahibe Sor Juana Ines de la Cruz. Gerçek adı Juana Ines de Aspaje y Ramirez de Santillana olan bu önce kadın İspanya kolonisi Meksika’da Bask kökenli bir askerle yerli bir kadının gayrimeşru çocuğu olarak 1651’de dünyaya geldi. 
Elbette bir melez olan Sor Juana için hayat dikensiz bir gül bahçesi değildi. Çocuk yaştayken babası aileyi terk etti. Annesiyle dedesinin çiftliğine yerleşen Juana henüz 3 yaşındayken okuma yazma öğrendi, ilk şiirini ise 8 yaşındayken yazdı. Öğrenme isteği o kadar güçlüydü ki üniversiteye gidebilmek için erkek kılığına girmeyi düşündü ama ailesi tarafından engellendi. Dedesini kaybeden ve annesi başka biriyle evlenen Juana, teyzesinin yanına sığınmak zorunda kaldı. Oradan da hayırlı bir kısmet (!) bulması için Meksika valisinin sarayına gönderildi.

ZEKASIYLA 40 ÖĞRETMENİ ŞAŞIRTTI

Sürekli savrulan Sor Juana’yı hayatta tutan tek şey ise bilgiye olan açlığıydı. Juana sarayda İspanya'da en son basılan kitapları okuma ve Meksika’nın aydınlarıyla tanışma olanağı buldu. Şehirde ‘harika çocuk’ olarak ünlenen Juana yetenekleri, etkileyici kişiliği ve güzelliğiyle sarayın gözdesi oldu. On yedi yaşındayken valinin düzenlediği bir sözlü sınavda bilgisi ve zekasıyla sınava katılan 40 öğretmeni de hayrete düşürdü.
Dedim ya hayat onun için hiç de gül bahçesi olmamıştı. Sonunda hayatının kararını vermek zorunda kaldı: ya evlilik ya da kilise. Çünkü o dönemde kadınlar için sunulan seçenekler bunlardır. Ve kiliseyi seçer…

RAHİBE YEMİNİ

Önce Carmelites Descalzas (Yalınayak Karmelitler) manastırını dener; bir buçuk yıl kadar sonra 1669'da rahibelik yeminini edip kuralları daha esnek olan San Jeronimo manastırına girer. Manastırdaki dairesi bir süre sonra kentin aydınlarının buluştuğu bir mekan haline gelir. Bu arada sanat ve bilim insanlarıyla mektuplaşmaktan geri kalmaz. Şiir, şarkı ve oyunlar yazar… Ünü İspanya’ya kadar ulaşır. Onun din dışı konularda yazması kilise tarafından hoş karşılanmasa da genel valinin koruyuculuğu sayesinde çalışmalarını sürdürür. Ta ki 1690'da bir piskopos arkadaşına yazdığı mektupta Brezilyalı Cizvit papazı Antonio de Vineyra'nın bir vaazını eleştirmesine kadar.

Sor Juana manastırda bilimsel ve sanatsal çalışmalarını aksatmadan sürdürdü.
DÜŞMANLARI İŞBAŞINDA

Bu mektup kilisedeki düşmanlarının eline büyük bir koz vermiş oldu. Dost bildiği piskopos, bu mektubu, yanına kendi kimliğini gizleyerek 'Sor Filotea' adıyla imzaladığı, Sor Juana'yı din dışı yazılarından dolayı eleştiren ve dini görevlerine geri dönmesini öğütleyen bir başka mektubu da ekleyerek yayınladı ve kilise çevrelerinde kıyamet koptu.
Sor Juana, bütün bunlara 1691'de yayınladığı 'La Respuesta a Sor Filotea' (Sor Filotea'ya Yanıt) isimli uzun mektubuyla cevap verdi. Bütün yazınsal ustalığını gösterdiği bu mektubunda, kadınların eğitim görme ve entelektüel faaliyetlerde bulunma hakkını savunuyordu. Bu mektup Sor Juana'nın en başarılı yapıtlarından biri olarak kabul ediliyor.

Sor Juana'nın fotoğrafı Meksika'da paranın üzerine basıldı.

VEBA SONU OLDU

Ne var ki engizisyon tarafından yargılanma riskini göze alamayan Sor Juana direnmeyi bırakır. Kendi kanıyla imzaladığı pişmanlık bildiren bir itirafname yazıp 4000 cilt kitabını, müzik aletlerini, teknik araç gerecini satarak parasını yoksullara dağıtır. O andan sonra kendini ibadet ve hayır işlerine adayan rahibe 1695'te şehri saran bir veba salgını sırasında öldü. Odasında yarım kalan bir şiir bulundu. Anlayacağınız tüm baskılara rağmen yazmaktan vazgeçmemişti.

Sor Juana, o kör karanlık günlerin yaşadığı dönemde direnmekten vazgeçmezken, biz nasıl geçeriz!




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADININ ADI: NEZİHE MUHİDDİN

Musiki ruhun gıdasıdır

Kış...